Hayatımda tanıdığım en pozitif ruhlu insan – Elif Derya Mercan. Elbette sadece bu iltifat ona yetersiz kalır çünkü aynı zamanda oldukça çalışkan, yaptığı işlerinde mutlaka kreatiflik dokunuşları bulunur. Cana yakın biri olması belki de ona bazen kara günler yaşatabiliyor ama karamsarlığı aydınlatmayı çok iyi beceriyor, siyah-beyaz sulu boyayı karıştırma misali. Arada bu konuda onu örnek almak istiyorum ama göründüğü kadar kolay değil. Cesur biri olmak gerek, en azından bunu ben kendisinde gördüm. Şu sıralar her ne kadar yakında olmasa da, aynı Dünyadayız ve iletişimimiz hiç kopmadı.
Gerek iş hayatında gerekse kişisel hayatı oldukça aktif gördüğüm için onunla röportaj yapmak istedim. Sorduğum sorular aslında benim de öğrenmek istediğim cevaplardı, o yüzden bana da yeni şeyler anlattı diyebilirim. Şimdi Derya’yı konuşturalım 🙂
23 yaşında taze bir endüstri mühendisiyim. Girişimcilik Vakfı mezunuyum, eski özel ders öğretmeniyim (Şimdiye kadar 103 tane öğrencim oldu.), İstanbul aşığıyım ve nam-ı diğer tutkulu makinistim. Aslında etiketlere takılmazsak hayatta yaratıcılığı arayan özgür bir ruhum. Hayattaki en güçlü yanımın öğrendiğim her şeyi öğretebileceğim olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de yeni şeyler öğreniyorum, kalbimin sesini dinleyip işaretleri takip ediyorum ve öğrendiklerimi çevremdekilere aktarmaya çalışıyorum. Şu anki lokasyonum: Mısır, Kahire.

Derya Mercan: Best moments in my life 📸💎 (from Facebook)
Bir danışmanlık firmasında İş Geliştirme Departmanı’nda çalışıyorum. Aynı zamanda Türkçe dersleri veriyorum ve Arapça öğreniyorum. Dönünce ne yapacaksın soruları için henüz bir cevabım yok. Ama büyük ihtimal yine hayatın bana sunduğu işaretleri takip ederim.
Girişimcilik Vakfı’na başvururken bir girişimci olduğumu düşünmüyordum, hala daha düşünmüyorum. Ben sadece girişimci bir ruhum olduğunu hissediyordum. Girişimcilik Vakfı‘na seçilmemle birlikte bu ruhun olduğunu çevreme de kanıtlamış oldum aslında. Doğruyu itiraf etmek gerekirse ben babasının batmasının her aşamasını izlemiş ve bundan da az da olsa etkilenmiş bir çocukluk geçirdim. Hal böyle olunca da ben girişimci olacağım, kendi işimi kuracağım demedim hiç. Ta ki bir gün babam bana artık 19 yaşındasın para kazan diyene kadar… Sonrasında özel derste bir marka oldum diyebilirim. Girişimcilik Vakfı’na nasıl girdim bilmiyorum ama tahminimce insanlara ilham vermek istediğimi onlara anlatabildiğim için vakfa seçildim. Ve iyi ki de seçilmişim. Hayatımdaki en büyük iyi ki lerden biri.
Bilseydim bu zorlu yolculuğa atılır mıydım inan bana bilmiyorum. Çünkü girişimci olmanın hakkını vermek bence zor. 40 fırın ekmek yemek lazım, donanımlı olmak lazım, her kesimi kendine sevdirecek incileri sunabilmek lazım… Ben sadece babamın sözü üzerine para kazanma yolları aradım. Özel ders ilk aklıma gelendi. O zamanlar hadi özel ders vereyim, Yeditepe’de mühendislik öğrencileri beni tanısın, marka olayım diye bir amacım yoktu. Para kazanmam lazımdı. Hepsi bu. Ben uçurumun kenarındaydım özel dersi denedim, paraşüt açıldı, ben işimi iyi yaptım ve para kazandım. Çok sonraları fark ettim bu yaptığımın bir girişimcilik olduğunu. Hatta ben de fark etmedim. İnsanlar fark ettirdi.
Girişimciliğe dair bildiğim şeyler şunlar:
- Bir şeye tutkunsan onu nefesin kesilene kadar yaparsın, girişiminin sonuna kadar gidersin.
- Eğer kendini eğiten bir girişimci adayıysan ve doğru zamanı beklersen batma ihtimalin çok düşük. Buradaki en büyük tavsiyem insanların girişim ile ticareti karıştırmaması.
- Girişimin küçüğü büyüğü olmaz. Bir insan yarattığı şey ile gurur duyuyorsa bu da bir girişimdir. Yani çok hırsa da kapılmamak gerek. (Zaman zaman yaptım ve deneyimledim. Pek tavsiye etmem.) 🙂
Bence girişimci iyi eğitimli olmalı, illa iyi okuldan demiyorum. Kendisini iyi eğitmiş olmasından bahsediyorum. Global vizyona sahip olmalı. Gözlem yeteneği yüksek olmalı. Ateşleyici olmalı. Yaratıcı olmalı. Ve en önemlisi bence içten olmalı. Benim idolüm Asuman Bayrak mesela. Hem herkese sarılıp hem de koca bir ajansı yönetiyor. Dilerim ki bir gün ondan bir şeyler öğrenmiş bir girişimci olurum.
En yaratıcı girişimci: Orhan Pamuk
En çok teşekkür etmek istediğim girişimci: Sina Afra
En çok chat yapmak istediğim girişimci: Mark Zuckerberg
Hayatta gerçekten olmak istediğim şey sürekli değişti aslında. Ama her endüstri mühendisi gibi klasik hayalim CEO olmaktı. Ta ki CEO olamayacak kadar özgür ve aykırı bir ruhum olduğunu anlayana kadar… Şimdilerse ise iki hayalim var: Hayatı kaçırmamak ve entelektüel bir anne olmak.
Bence mümkün. Her şeyin beyinde nasıl gördüğümüzle alakası var bence. Depresyona girmeden önce hayat benim için birtakım hedeflerden ve yapılması gerekenlerden ibaretti. Çoğu zaman kendimi beni içine alan bir kara deliğin içinde hissediyordum. Hayatı kontrol etmeye çalışırken hayat beni kendine hapsediyordu. Ne zaman kendimi serbest bırakmaya karar verdim, hayat benim için kolaylaştı. İlla büyük insan olmak zorunda değilim, kendimle gurur duysam yeter dedim ve kendimi hem daha rahat hissediyorum hem de şans daha çok benimle. Yani bence işin sırrı pozitif düşünmek ve biraz da ipleri evrene bırakmakta…
Bu soru gerçekten çok hoş. Bence hepimizin hayatını zorlaştıran şey karşıdaki kişiye aklımızdan geçeni sormadan kendi kendimize varsayımlar yapmamız. Bu varsayımlar psikolojide bilişsel davranış bozukluğu diye geçiyor. Ve ben bilmeme rağmen zaman zaman hala yapıyorum. Halbuki kural basit: Karşındakine sor. Çünkü en doğru cevap sana bu hissi hissettirende. İnsanların başkalarının hisleri hakkında falcılık yapmalarını engellemek isterdim. Koyacağım kural bununla alakalı olurdu.
Seyahat etmekten çok “yalnız seyahat etmek” bana çok şey kattı aslında. Kendimi dinlemek, gözlemlemek, farklı ırktan iki insanı birleştiren noktaları keşfetmek ve en önemlisi de bir kadın olarak her yerde kendimi koruyarak özgürce gezebilmek harika bir his. Kısaca özetlemek gerekirse, seyahat etmek bana en çok cesaret kazandırdı.
Açıkçası ajans hayatında olma kararını en başında almak benim için çok zor oldu. Mühendislik okumamın yanı sıra, mühendislikte başarılı olma ihtimalimin her zaman dijital pazarlamadan daha yüksek olduğunu biliyordum. Buna rağmen yaratıcılığın peşinden gitmeyi tercih ettim. Beni en çok zorlayan disiplinli ve sistematik bakış açımla ajans hayatına uyum sağlayamamak oldu. Ya da ben öyle hissettim, bilemiyorum. Kendi düşüncelerimin doğru olduğunu kanıtlamak için çok çalıştım. Özellikle trendleri çok fazla takip ettim. Yani insanları fikirlerime ikna edebilmek için o alanda profesyonel olmak için daha çok çalıştım. Bence başarılı oldum ama daha çok şey yapabilir miyim, evet yapabilirdim.
Güven Borça’dan pazarlamada araştırmanın ve okumanın etkisinin ne kadar büyük olduğunu öğrendim. Bu benim için çok büyük bir değer taşıyor. Anadolu Efes’teki supervisorum dünya tatlışısı bir kadındı. Anadolu Efes iyi ki staj yapmışım dediğim bir yer oldu benim için. Çünkü aile ortamında kurumsal hayatı görmek her zaman mümkün olmuyor. Ama en çok şeyi Webtures’ta öğrendim diyebilirim. Özellikle de Kaan Gülten’den. Hayatımda pazarlama alanında bu kadar pratik düşünen biriyle daha karşılaşmamıştım. Hala daha çok sıkıştığım noktalarda ilk danıştığım insan Kaan Gülten. Onunla birlikte çalışmaktan çok keyif aldım ve çok şey öğrendim.
Beni son zamanlarda en çok etkileyen kitap Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi oldu. Kitabı okuduktan sonra müzeyi de ziyaret ettim. Aşkın her aşamasını görmek ve ince ince işlenmiş yaratıcılık beni çok ekledi. Şimdilerde yaratıcılık denince genelde aklımıza pazarlama ve reklamcılık geliyor. Yani en azından benim öyleydi. Ama Orhan Pamuk’tan sonra bakış açım çok değişti diyebilirim.